18.5.07

Lost Heroes

Efendim Lost seven Heroes seven işi gücü bırakmış teori üretiyor. Routers'ın yaptığı bir araştırmaya göre bu iki dizi yüzünden oluşan iş kaybının maliyeti milyor dolarlara ulaşmış. Bizzat şahit oluyorum, insanlar sigara odalarının köşelerinde lost heroes teorisi üretmekten ekmek derdini unuttu. Patronlar rahatsız.

Halka hizmet Hakka hizmettir düsturuyla teorilere bir açılım getirmeyi bir görev addeddim. buyrun.

Efendim aslında bu amerikan dizilerinin hepisi birbiri ile bağlantılı. Dizi karakterleri sadece kendi dizileri içindeki karakterlerle değil aynı dönem dizilerindeki karakterler ile ilişik. Bir cross over karakterizasyon durumu mevcut (Turuncu beyaz - Turuncu - Yeşil Beyaz - Mavi öeehhh)

Örneğin Heroes dizisinden tanıdığımız Matt Parkman. Kendisi New York patladıktan sonra polis teşkilatında yükselir, cukkayı sağlama alınca da çocukluk hayali olan pilotluk mesleğine geçer. Fakat kader ağlarını onun için örecek, 815 numaralı malum uçuşa first officer olarak katılacaktır. Sonunu zaten biliyoruz, kara bahtlı Matt'i Canavar kemikten ilik somurur gibi kokpitten somuracaktır.

İşte bir diğer harici dizi bağlantısı, Las Vegastan tanıdığımız Nessa. Dany makkoy Avustralya yolunda kaybolunca Ed Deline bu masum krupiyenin altına helikopter çeker ve Dany'yi bulması için gönderir. Ondan sonra sen helikopter adanın manyetik alanına kapıl. sen düş!!!

Daha bir sürü bağlantı var, mesela Lost Room da oynayan bir ablamız Lost ta da karşımıza çıkıyor, My wife and kidsteki ukala zibidi aynen heroes da da var.

Büyük bir komplo var, hepimizi kandırıyorlar. bigün "bütün diziler aslında bağlantılı, lostta olan herşey heroes daki nakamuranın babasının rüyasıdır" derlerse şaşırmayın diye söylüyorum.

4.5.07

Pipo, Bir Alışveriş Hikayesi

Tütün için Kızılderililerin beyaz adama laneti derler. Amerikan yerlileri tütünü piponun atası sayılabilecek çubuklarda veya yapraklarını sararak içerlerdi. Bazı kızılderili tiryakilerin yaptıkları puroları yanan tarafını ağızlarına sokarak içtiklerini duymuştum. (kaynak:papillon)

Beyaz adam, tütünü bir süre çiğnedikten ve purosunu ağzının kenarından üfledikten sonra sanayileştirip kağıda sararak sigara formatına soktu. Doğuda ise daha eksantrik yöntemler uyguladık, dumanı suyla yıkayıp fokurdata fokurdata içimize çektik.

Günümüzde ise tiryakilerine en iyi lojistik destek veren versiyon sigara. Mobil bir nargile edinememiş olmam nedeniyle nargileden, tükürük hokkası muessesemizin olmayışından dolayı tütün çiğnemekten uzak kalıyordum günlük hayatta. Dolayısıyla sigara tiryakiliği kariyerim yıllar geçtikçe gelişmekte idi.

Geçmişteki sigarayı bırakma denemelerimin nikotin yoksunluğu buhranları sonunda başarısızlığa uğraması ve psikolojik olarak çöküntü yaratması nedeniyle sigarayı bırakıp tütünü en azından bir süre daha tüketme gibi abuk olarak nitelendirilebilecek bir yöntem tutturdum bu sefer.

Nargileye göre daha kısa sürede içilmesi ve nispeten kolay kullanılması nedeniyle alternatif tütün aracım olarak pipoyu seçtim. Daha önceleri de meraktan pipoyu denemiş, aldığım 2 pipoyu da çatlatınca ister istemez pipodan ayrı kalmıştım. Çatlamayacak kadar kaliteli, bütçeyi sarsmayacak kadar uygun fiyatlı bir pipo modelini belirledikten sonra bu konuda gaza getirdiğim bir arkadaşla beraber tuttuk
şahin pipo’nun kapısına dayandık.

Dükkana özenti gençler macera arıyor çağrışımlı ürkek bakışlarla girmiş olacağız ki mekan sahibi beyefendi şöyle bir baştan ayağa süzdü bizi. Dedik ki “biz pipo edinmek isteriz, internette çok methinizi duyduk, kalktık geldik”. Göbekli beyamca bizi bir kez daha süzdükten sonra “pipo tecrübeniz var mı bakalım” mealli bir soru yöneltti. Ben yabancı ortamların mahçup ördeği gibi kafamı sağa sola sallarken dili kopasıca arkadaş ünledi: “ben yeni başlayacağım ama bu arkadaş tecrübeli”

Belki türkiyenin en büyük pipo üreticisinin meşe mobilyalı dükkanında etrafımızdaki yüzlerce pipo kolisinin orta yerinde pipo konusunda tecrübeli olduğu iddia edilen ben ve karşımda hayatını pipo odaklı yaşayan göbekli bir beyefendi ve 4 arkadaşı. Siz tahmin edin bendeki sıkıntıyı. Beyamcanın gönlü çok fazla can çekişmeme dayanamamış olacak ki soruyu patlattı.

“Kaç tane pipon var bakayım senin?”
Hemen burada bir parantez açalım, pipo denen meret emzik gibi kullanılmadığından, belli bir racon dahilinde usülüyle içilmekte. Her içimde maksimum kaliteyi yakalamak için aynı pipo üst üste kullanılmıyor. Yanma sonucu oluşan su içimi bozduğundan pipo bir gün içilip bir süre nadasa bırakılıyor. Dolayısıyla “pipo içiyorum ben” diyebilmek için haftanın her günü için ayrı pipolar edinmek tavsiye ediliyor. Her şeyde olduğu gibi bunu da abartıp 40 tane pipo biriktiren de var tabi.

Mazimde iki pipo çatlatmış çok tecrübeli(!) bir pipo tiryakisi olarak pipoların efendisi tarafından alışveriş boyunca çiğnenmemek için yenilgiyi kabul ettim ve bu konuda bir halt bilmediğimi itiraf ettim. “İki pipom vardı ama çatladılar, pek iyi değillerdi, pek bilmiyorum ben ık mık”

Muhatabımın bir “hıh” deyişi vardı ki seyre değer. Amerikan cheerleader’ın okula yeni gelmiş loser’a çektiği hıh’ın türkçesi, “hahayt kıçımın kenarı” ifadesinin erkekçesi.

Neyse ki ben yerle yeksan olunca ortamdaki ağır abilerin görüş alanından çıktım, gidip gözüme en ucuz gözüken pipoların yanına çöreklendim. Bu arada satıcı abi gözucuyla benim ucuzcu olduğumu tahlil etmiş olacak ki bizim arkadaşa yöneltti ilgisini. Efendime söyleyeyim, başladı filtre çeşitlerinden, sap şekillerine, ağacından işlemesine pipoları anlatmaya.

Madem amca anlatıyor buraya bir parantez daha açalım; oltu taşı gibi alternatif hammaddeler olmakla birlikte pipolar genellikle gül ağacının kökünden yapılıyor imiş. Sapının şekli, piponun rengi, üzerinin işlemesi kullanan kişinin karakteri ile bağlantılı imiş. Filtresi kişisel tercihe bağlı olmakla birlikte balsa, metal ve aktif filtreler arasında en sağlıklısı aktif karbon filtre imiş.

Bu bilgiler ışığında karakterime ve maaşıma en uygun pipoyu hemen yanımdaki dolaptan seçiverdim. Balsa veya aktif filtre takılabilen, eğik saplı, düz siyah bir güzellik. Size de oluyor mu bilmiyorum, hani örneğin bir ayakkabıcıya girersiniz ve bir tanesi uzaktan “ben burdayım” diye seslenir. gördüğünüz anda bilirsiniz alacağınız modelin o olduğunu. İşte o hesap.

Ben ucuz dolabından karagözlümü alırken pipocu beyefendi arkadaşıma 10 milyona pipo çakmağını kakalamaktaydı. Fiyattan bahsetmişken, eli yüzü düzgün bir pipo için en az 50 lirayı gözden çıkartmak gerekiyor. Fiyat konusunda herhangi bir üst limit yok. Öğrendiğime göre kullanılmış pipolar yeni pipolardan daha pahalı.

Hemen bir parantez daha açıyorum köşelisinden: eskiden soylu aileler çocukları olduğunda bir pipo yaptırır ve bir denizciye emanet verirlermiş, denizcinin uzun yıllar kullandığı pipo 18. yaşgününde genç asilzadeye armağan edilirmiş. Aynı söylentinin pipoların uşaklara verildiği bir versiyonu var ki 18 sene sonra adamı bulabilmek adına daha mantıklı.

Acaba pipo eskitme işine mi girsem diye düşünüp Çin modeli seri üretim yapan stadyum büyüklüğünde bir fabrika ve pipo içen binlerce elemanı kapsayan bir iş modeli kurarken ödeme zamanı geldi.
Daha önceki engin pipo tecrübelerimden kalan bir pipo çakım olduğundan ve bio-aktif, süper emici karbon-kriptonit filtrelere burun kıvırdığımdan çok fazla öpülmeden hesap olayını kapatabildim, aynı şeyi arkadaş için söyleyemeyeceğim. Çakısı, çakmağı, filtresi, temizleme çubuğu derken 150 milyona anlaştılar, ayağımız alıştı.

Çok uzattım farkındayım neticeye gelecek olursak, çok süper bir pipo tiryakisi olmadığımdan şimdilik 1 pipo ile idare ediyorum, gündüzleri iş yerinde züppe entel damgası yemekten kaçındığımdan gün ışığında tütün tüketimim sıfıra yakınsıyor. Sigaraya elveda dedim, akşamdan akşama pipo ile devam ediyorum.

Simülatör de olsa emektar u-botumla ingiliz sahillerinde fink atarken pipomu körüklüyor, büyük şef On Ayı’nın ellerinden öpüyorum.

Not: bu yazıyı 18 Mart 2007 tarihinde tahinpekmez.org sitesine üye iken yazıp yayınlamıştım. Zaman geçti, ben tekrar sigaraya başladım vs.vs.

1.5.07

Bazıları gıcık sever

Güzel yurdumun güzel insanlarının izlediklerine bakarsak ekranda olumlu bir şey görmeyi pek istemediğimiz görülüyor. Hayatımızda haddinden fazla güzellik olduğundan olsa gerek görsel medyada gıcık, saygısız tipler prim yapmakta.


Sokak röportajı yapılırken arkada görülen vatandaş grubunu oluşturan eleman şekli haricinde ulusal bir kanal ekranında görünmesi abes bir sürü tip mütemadiyen tv den selam ediyor. Ağızlarından tükürükler saçarak bize negatif bakış açılarını dayatıyor, 3 nesil insanının kalbini birbirlerinden nefret edecek kadar karartıyorlar.

Sakin sakin, tane tane, efendi konuşan insana hasret kaldık. Tartışmalarımız mahalle kavgası seviyesinde.

Kanal yöneticileri, programcılar para odaklı olmaları normal karşılanacak insanlardır ama bu kadar sosyal sorumsuzluk da pes.